Tıbbi malpraktis, hekimin mesleki bilgisini tıbbi müdahale sırasında tıbbın gereklerine uygun olarak kullanmaması, tıbbi standardın altında hizmet vermesi veya hiç vermemesi durumunda ortaya çıkar.
Hukuki açıdan hatalı tıbbi müdahaleden söz edebilmek için öncelikle bu müdahaleyi yapan kişinin kanunen müdahaleyi yapmaya yetkili olması gerekir. Tıbbi müdahalelerin bireyler üzerinde yaratabileceği olumsuz etkiler dolayısıyla tıbbi müdahale yetkisi sağlık personeline (esas itibariyle hekime) verilmiştir. Böylece bireyin, dolayısıyla toplumun da korunması amaçlanmıştır. Örneğin komşusuna iğne yapan kişinin yaptığı müdahalede hukuka aykırılık söz konusudur.
Hatalı tıbbi müdahale nedeni ile hekimlerin hukuki sorumlulukları incelenirken, hizmet verdiği kurum ve kuruluşun niteliğini de göz önünde tutmak gerekmektedir. Bu nitelik, hasta-hekim arasındaki hukuki ilişkinin belirlenmesini sağlar. Hasta ile hekim arasındaki doğrudan ilişkisinin türü hakkında öğretideki baskın görüşe göre “vekâlet sözleşmesi”dir. Bu niteleme gereği, tedaviden ve hekim hatasından zarar gören hastanın açacağı tazminat davasında sözleşmeye aykırılık hükümleri uygulanacaktır.
Hasta, sağlık hizmeti almak için bir sağlık kuruluşuna değil de doğrudan doğruya bir hekime başvurmuş olabilir; böyle bir durumda hasta ile hekim arasındaki ilişki tekrar vekalet sözleşmesi olarak nitelendirilir. Vekâlet sözleşmesinde bir ast-üst ilişkisi ve yahut hizmet sözleşmesindeki gibi işverene bağımlılık yoktur. Sözleşmeye vekâlet denildiğinde öne çıkan en önemli unsur vekilin işi özenle görme borcudur.
Bazı durumlarda hekim ile hasta arasındaki ilişkiye eser sözleşmesi hükümleri uygulanır. Örneğin, konusu estetik tedavi olan hukuki ilişkilere eser sözleşmesi hükümleri uygulanır. Bu sözleşmede asıl olan hekimin bir iş görmesi değil, bir eserin meydana getirilmesidir. Bu durum dişçilik ve ortopedide de görülür.
Σχόλια