top of page
  • Yazarın fotoğrafıEşref Bilge UĞURLU

5 Aralık Kadın Hakları Günü



Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün en önemli devrimlerinden biri olan ve tüm dünya ülkelerinden önce Türk kadınına 'seçme ve seçilme hakkı' vererek kadınların önünü açtığı 1934 yılından bu yana her yıl 5 Aralık Kadın Hakları Günü olarak kutlanıyor.

Dünyanın birçok ülkesinde kutlanan bu anlamlı gün Türkiye’de Mustafa Kemal Atatürk tarafından 5 Aralık 1934 tarihinde “Kadınlara seçme ve seçilme hakkı” tanınmasıyla daha da anlamlı bir gün haline gelmiştir.


Siyasi olarak seçme ve seçilme hakkına diğer Avrupa ülkelerinden daha önce sahip olan Türk kadınları toplumsal yaşamın her alanında yer edinmeyi başarmış, mücadele vererek diğer haklarına da sahip çıkmıştır. İtalya’da 1945, Fransa’da 1944, Belçika’da 1960, İsviçre’de 1971 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesiyle Türkiye ve Türk kadınları diğer medeniyetlere de öncü olmuştur.


Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Sağlık alanında cinsiyet eşitsizliğine ve ayrımcılığına vurgu yapan temel belge olan CEDAW, taraf devletlere, kadınların erkeklerle hukuksal ve fiilî eşitliğini sağlama gibi yükümlükler verir. CEDAW, cinsiyet kavramının sadece fiziksel özelliklere bağlı özellikleri değil; aynı zamanda, toplumsal ve kültürel olarak kurulmuş cinsiyet rolleri kalıp yargıları ve önyargıları da kapsadığına vurgu yapar. Türkiye’de Katılımcı Demokrasinin Güçlendirilmesi: Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin İzlenmesi Projesi Sağlık Hizmetlerine Erişimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Haritalama ve İzleme Çalışması 48 CEDAW’ın 12. maddesi, aile planlaması dahil sağlık hizmetlerinden kadınların ve erkeklerin eşit şekilde yararlanmalarını sağlamak ve bu hizmetlerin kullanılmasında ayrımcılığın ortadan kaldırılması konularında taraf devletlere sorumluluk getirmiştir. Ayrıca bu madde, kadınların üremeye ilişkin hastalık yükleri göz önünde bulundurularak “hamilelik dönemi ve doğum sonrası dönem ile ilgili olarak kadınlara, gerektiği takdirde ücretsiz olarak” gerekli hizmetlerin sağlanması ve hamilelik ve emzirme döneminde yeterli hizmet verilmesi konularını düzenler. Sağlık bakım hizmetlerinden kadının ve erkeğin eşit olarak yararlanması, bilgilendirilmesi ve eğitim almasını sağlama göreviyle, kadınların sağlık alanında eşit muamele görme haklarına saygı gösterme, bu hakların korunması ve gerçekleştirilmesine yönelik yükümlülükleri kastedilir.


İnsan onuruna saygı, temel insan hakları prensibidir. Sağlık hakkına erişimin kısıtlı olması, bireye uygun ve nitelikli sağlık hizmetlerinin yokluğu, kötü muamele, sunulan hizmetlerin bedensel, kültürel, dinî ve diğer yönlerden kabul edilebilir olmaması, zorla veya bireyin aydınlatılmış onamı alınmadan yapılan uygulamalar, bu normun yaşama geçirilmesi önünde engeldir. İnsanların onurlu bir hayat sürdürme hakları, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, Avrupa Sosyal Şartı, CEDAW, Çocuk Hakları Sözleşmesi, Engelli Hakları Sözleşmesi gibi insan hakları sözleşmeleriyle güvence altına alınmıştır.


Türkiye’de sağlık hizmetlerine erişim, hastaların bireysel ve demografik özelliklerine göre farklılık göstermektedir. Kadınlarda, eğitim almamış ve/veya düşük gelir seviyesindeki bireylerde karşılanmamış sağlık ihtiyaçları düzeyi diğerlerine kıyasla çok daha yüksektir. Özellikle, eğitim ve gelir düzeyindeki artış ile birlikte karşılanamayan sağlık ihtiyaçları düzeyinin önemli ölçüde azaldığı görülmektedir. Bu kapsamda, kısa dönemde, söz konusu dezavantajlı grupların temel sağlık ihtiyaçlarını karşılamada önemli bir engel olarak gördükleri ekonomik ve finansal problemlerin giderilmesi gerekmektedir. Zira tedavi edilmeyen her hastalık, birey ve toplum sağlığını olumsuz etkileyebilir ve söz konusu hastalıkların tedavisi için çok daha fazla kaynak gerekebilir.


Orta ve uzun dönemde ise; cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldıracak eylem ve politikalar geliştirilmeli, kadınların çalışma hayatı içerisinde daha fazla olmaları sağlanmalı, özellikle kadınlara ve eğitim almamış bireylere yönelik farkındalık eğitimleri verilmeli ve bireylerin eğitim ve gelir düzeylerinin sağlık hizmetlerine erişimde bir engel olmaması için sağlık hizmetlerine erişimin sağlık sistemi dışında yer alan harcamaların (ulaşım harcamaları vb.) hastalara yansıyan yükünün azaltılması sağlanmalıdır. Böylelikle, Türkiye’de karşılanmamış sağlık ihtiyaçları düzeylerinin azaltılabileceği düşünülmektedir. Çalışma sonuçları incelendiğinde, ayrıca, genel sağlık sigortası uygulamasının, sağlık hizmetlerine erişim bakımından, bireylerin ekonomik durumları arasındaki farklılıkları tam olarak ortadan kaldıramadığı görülmektedir. Zira gelir düzeyi azaldıkça karşılanamayan sağlık ihtiyacı düzeyinde bir artış görülmektedir. Bu durumun temel sebebinin sağlık kurumlarında hastalardan alınan katkı payları veya sağlık sistemi dışında yer alan ancak sağlık hizmetleri kullanmak için katlanılan harcamaların olduğu düşünülmektedir. Bu ödemeler nispeten cüzi miktarlarda olsa da yoksul bireylerin ihtiyaç duydukları ancak acil olmayan sağlık ihtiyaçlarını ertelemelerine neden olabilmekte ve ülke genelinde karşılanmayan ihtiyaçlarını artırabilmektedir. Bu nedenle; katkı paylarının, sağlık hizmetlerine erişime engel olmayacak şekilde yeniden gözden geçirilmesi gerekli olabilir.


İngiltere’de 1980 yılında sağlıkta eşitsizlik ve nedenleri ve eşitsizliği önlemek adına neler yapılabileceği ile ilgili ayrıntılı bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Kara Rapor (Black Report) olarak adlandırılan raporda; sağlıkta eşitsizliğin nasıl arttığının anlaşılması için dört anahtar teori geliştirilmiştir. Bu teoriler aşağıdaki şekilde özetlenmektedir:


  • Teori 1- Yapay Teori: Bu teoride sağlık çıktılarındaki eşitsizlik göstergeleri ile sosyal statü (gelir, eğitim, sınıf, çalışma gruplarını içerir) ve sağlık çıktıları arasındaki ilişki kullanılır.

  • Teori 2- Seçim Teorisi: Bu teorinin temeli kötü sağlık koşulları ile düşük sosyal statü arasındaki ilişkiye dayanır. Örneğin; düşük sosyal grupta yer alan hasta bireylerin sayısının araştırılması gibi.

  • Teori 3- Kültürel ve Davranışsal Teori: Sigara, alkol tüketimi, gereksiz ilaç kullanımı, diyet, fiziksel aktivite gibi alışkanlıkları olan gruplar arasındaki prevelansın sağlık eşitsizliğindeki temel neden olduğu vurgulanır. Sağlıksız alışkanlıkların özellikle düşük sosyoekonomik düzeydeki gruplarda fazla olduğu bu sebeple negatif sağlık alışkanlıklar (örneğin sigara içmek) ile sosyo-ekonomik faktörler arasındaki ilişkinin sağlıkta eşitsizliğe sebep olduğu savunulmaktadır.

  • Teori 4- Yapısal Teori: Bu teoriye göre; yaşam döngüsünün tüm evrelerinde, sosyal grupların sosyoekonomik yapılarındaki farklılıklar (gelir, güç, çevre, erişim, servet) sağlık çıktılarında farklılığa sebep olur. Örneğin; daha fazla kaynağa sahip olan toplumların sağlık çıktıları daha çok gelişir.


 

Kaynaklar

http://aksarayiibd.aksaray.edu.tr/en/download/article-file/416016



Commenti


bottom of page