Öteki canlı varlıklar gibi insanın da evrim sahnesinde yerini almasıyla birlikte ortaya çıkan “hastalık” olgusu, aynı zamanda onunla başa çıkma yollarının da aranmasına neden olmuştur. Hastalığı önleme, iyileştirme ve yaşam süresini uzatma yolundaki doğal eğilimler ve bu yolda sürdürülen bilinçli çabalar, amacı sağlığın korunmasının ve düzeltilmesinin kavramsal temeli olan “tıp düşüncesini” doğurmuştur. Yaşamın öteki alanlarında olduğu gibi hastalık ve sağlık konularında da insan düşüncesi evrimsel-tarihsel bir gelişim çizgisi izlemiş ve bunun işe vuruk yansımaları tıp etkinliğinde gözlenmiştir.
Tıp bilimi her zaman gelişmeye açık ve ilerlemeye muhtaçtır. İnsan sağlığını korumanın, hastalıklara çare bulmanın yegane yolu tıp bilimidir. Tıp biliminin gelişmesinde en önemli yöntemler ise deney ve deneme yöntemleridir. Ancak bilimsel deneylerin amacı her ne kadar tıbbi ilerlemeler olsa da kontrolsüzce yapılacak deneyler sonucunda ortaya ciddi problemlerin çıkması işten bile değildir. Gerçekten de küresel dünyada, özellikle kalabalık toplumları ilgilendiren kimi tedavilerin sonuçlarının neler olacağını kestirebilmek hayati önem arz eder. Sonucu öngörülemeyen yeni bir tedavinin hiçbir insan üzerinde denenmeden bir anda kalabalık bir insan topluluğuna uygulanması fikri kimi zaman korkunç sonuçlar doğurabilecektir. İnsanlık tarihi bu anlamda kötü bir geçmişe ve acı tecrübelere sahiptir.
İnsan üzerindeki tıbbi deneylerin tarihi antiki-teye dek uzanmaktadır. İnsan üzerinde yapılan deneylerin tarihçesi incelenecek olduğunda XIX. yy.’dan önce kapsamlı çalışmaların yapılmadığı görülmektedir. Bugün insan üzerinde deney kavramı genellikle Nazi Almanyası ve Hitler’le özdeşleştirilmektedir. Bu dönemde yapılan insanlık dışı uygulamalar binlerce kitap, film vb. esere konu olmuştur. Özellikle 2. Dünya Savaşı döneminde insanlar üzerinde yapılan kontrolsüz deneylerin sonucunda ciddi kanuni düzenlemeler öngörülmüş ve bu konunun ciddiyeti bütün dünya tarafından fark edilmeye başlanmıştır.
19. yüzyılda doktorların insan deneylerine ilişkin tutumlarını çeşitli etkenler biçimlendirmiştir: Bu etkenlerden birincisi, onların bir hastalığın gidişinde artık etkili sonuçları olan müdahalelerde bulunabilmeleri ve bu nedenle giderek daha iyimser olmalarıdır. Bilimsel hekimlikten, tıbbi pratiğin laboratuvar temelinde araştırma ve deneyleri de kapsadığı yeni bir dünya olarak söz edilmeye başlanmıştır. İnsan üzerinde deney olasılıkları hızla artmış ve organlara ilişkin yeni tedavi denemelerini tıbbın zorunlu uğraşı yapan, bu yeni iyimserlik akımı olmuştur; iyimserlik sık sık gerçek sonuçların önüne geçmiştir.
Tarih boyunca yapılan çalışmaların etik olup olmadığı da bir başka tartışma konusu olmuştur, olmaya da devam etmektedir. Kişinin rızasının alınması, rızası alınsa dahi vücut bütünlüğünü bozacak ihtimaller doğurması, bunun topluma entegre edilmesi gibi çeşitli senaryolar bu deneylerin/deney kavramının etik olmasını veya etik kabul edilmesini oldukça güç kılmaktadır. Deney dendiğinde akla kötü emeller, muhtaç insanların kullanılması geldiği için bu senaryolar da kaçınılmaz aslında…
Etik dışı araştırmaların nesnesi olmaya en yakın olanlar, toplumsal olarak güçsüz ve dezavantajlı olanlardır. Bunlar 19. Yüzyılda hastanelerdeki yoksul hastalar, 20. Yüzyılda kadınlar, mahkûmlar, göçmenler, askerler, Yahudiler, güçsüzler, çocuklar ve akıl hastalarıydı. İnsan denek olmaya en yatkın grupların çoğu, toplumsal olarak dezavantajlı iken, diğerleri ise öznel koşulların onları denek olmaya ittiği kişilerdir; örneğin, ilaç firmalarının çalışanları ya da tıp öğrencileri gibi...
Çalışma konumuz olan insan üzerinde deney ve deneme suçları 5237 sayılı TCK’da ilk defa yer almıştır. Bu çalışmanın da ışığında, ülkemiz açısından köklü bir geçmişi olmayan bu suç türünün düzenlenmesinde de bir takım problemli ve izaha muhtaç bölümlerin olduğunu söylemek pek de yanlış olmayacaktır. Maddenin düzenleniş biçimi TCK’nın yapısına aykırı gözükmekte ve suçun incelenmesini güçleştirmektedir. Türk hukuk mevzuatı, tıp hukuku ve deney ve deneme kıstasları ile ilgili geniş çerçevede düzenlemeler içermektedir. TCK’daki düzenleme şekli ise mevzuatta tekrara düşmektedir. Kanun, bir ceza normu olmasına rağmen, bu haliyle daha çok düzenleyici bir kanun görünümündedir.
İnsanlar Üzerindeki Deneylerle İlgili Uluslararası Düzenlemeler:
Nürnberg Kodu
Helsinki Bildirgesi
Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi
Hawaii Bildirgesi
Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi
UNESCO İnsan Genomu ve Hakları Evrensel Bildirgesi
Dünya tarihinde birçok hastalık tedavi edilmiş, birçok ilaç insana umut olmuştur. Bunlar olurken insanların/hayvanların üzerinde yapılan deneyler de her zaman tepki çekmiştir. Günümüzde de bunu yaşayarak görüyoruz, covid ile… Üretilen aşılar, bunların etkililiğinin ölçülmesi için yapılan çalışmalar insanları ikiye bölmüş durumda. Kimisi bunu insanlık dışı bulurken kimisi de kurtulmak için bir çare olarak görmekte.
Tarihin ilk zamanlarında da şimdi de gelecekte de bu konu hep tartışmaya açık kalacak. Çünkü hepimiz insanız, hepimiz e çok kendimizi seviyor ve kendimize önem veriyoruz. Teknoloji ilerledikçe bunlara gerek kalmayacak günleri görmek dileği ile…
Comments