Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi m.14’e göre “Hastanın maneviyatı üzerinde fena tesir yapmak suretiyle hastalığın artması ihtimali bulunmadığı takdirde, teşhise göre alınması gereken tedbirlerin hastaya açıkca söylenmesi lazımdır. Ancak, hastalığın, vahim görülen akibet ve seyrinin saklanması uygundur.” Daha kısa bir ifadeyle eğer hastalığa ilişkin teşhis ve hastalığın seyrine ilişkin bilgilerin hastaya söylenmesi hastayı moralman çöküntüye uğratacaksa bu bilgiler hastaya söylenmez. Ne var ki bu düzenleme hukuken problemlidir ve insan haklarına ilişkin düzenlemelerle çelişmektedir. Hasta için en kötü haber ne olursa olsun bunu öğrenip öğrenmeyeceğine kişinin kendisinin karar vermesi gerekir; yani bu seçim hekime değil hastaya bırakılmalıdır.
Konuyu anayasal bağlamda ele alırsak söze, hiçbir hukuki düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olamayacağını belirtmekle başlamak gerekir. Dolayısıyla Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi de Anayasa’ya aykırı hükümler içermemelidir. Ayrıca Anayasa’ya göre temel hak ve özgürlüklerle ilgili düzenlemeler nizamname ile değil kanunla düzenlenir. Bu sebeple böyle bir düzenlemenin nizamname yoluyla yapılması Anayasa’ya aykırıdır.
Yine Anayasa’ya göre kimse rızası olmadan tıbbi müdahaleye tabi tutulamaz; ancak biliyoruz ki hastanın tıbbi müdahaleye ilişkin vereceği rızanın geçerli olabilmesi için tedavi hakkında bilgilendirilmiş olması gerekir. Dolayısıyla hasta tedavi hakkında yanlış veya eksik bilgilendirilirse tıbbi müdahaleye vereceği rıza da eksik veya hatalı değerlendirme neticesinde oluşacağı için geçerli olmaz. Özetle hekim, Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi m.14’e uyarak hastayı üzüp hastalığı ağırlaştırmamak için ona eksik bilgi verirse hastanın tedaviye vereceği rıza geçerli olmaz; hekimin müdahalesi hukuka aykırı olur.
Diğer yandan sırf hastalığın ağırlaşacağı kaygısıyla hastaya teşhis ve hastalığın seyri ile ilgili bilgi vermemek uluslararası insan hakları belgelerinde ve Anayasa’da koruma altına alınmış olan çok temel insan haklarından olan kişinin kendi geleceğini belirleme hakkı, kişi özerkliği, özel yaşamı gibi hakların da zedelenmesine sebep olur. Öncelikle hastanın sağlık durumu ile ilgili bilgi edinmesi gerekip gerekmediğine hasta yerine hekimin karar vermesi hak ihlalidir. Bunun yanında hastadan bu bilgilerin gizlenmesi, hastanın gelecek planlarını, hayatının önceliklerini, iç hesaplaşmalarını gözden geçirme fırsatını elinden alır. Bu sebeple hastadan bilgi gizlenmesiyle sağlamaya çalışılan yarar verilecek zarardan daha ağırdır ve telafisi imkansızdır.
Yeşilçam filmlerinden alıntı yaparak bir senaryo oluşturalım ve bir an için altı ay ömrümüzün kaldığını hayal edelim. Hekim de, en fazla altı ay ömrümüzün kaldığını bildiği halde üzülerek hastalığımızın daha kötüye gitmemesi için bu gerçeği bizden gizlemiş olsun. Hayatımızın son altı ayında yarım kalan işlerimizi tamamlamak, gerçekleştirmek isteyip de ertelediğimiz hayallerimizi gerçekleştirmek, sevdiklerimizle vedalaşmak, kırgınlıklarımızı bitirmek ve hatta ölümümüzden sonraki yasal süreçlere ilişkin karar alabilmek için sahip olduğumuz son fırsatı kaçırmış oluruz.
Hastaya kötü haberin verilmesi hastanın manevi yapısını olumsuz etkileyerek hastalığın seyrine olumsuz etki edecek olsa bile bir haberin bir kişiye bildirilmesinin tek bir yolu yoktur. “İletişim sırasında karşımızda sonsuz sayıda seçenek vardır”. Kötü haberin hastaya verilmesi kolay bir iş değildir fakat imkansız da değildir. Hekimlerin lisans eğitimlerine doğru iletişim modelleri geliştirebilmelerini sağlayacak derslerin eklenmesi ve hatta bu sürecin meslek içi eğitimlerle sürekli hale getirilmesi yalnızca hastaların temel haklarının gerçekleşmesini sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda iletişim kurmaları kolaylaşan hekimlerin iş nedeniyle yaşadıkları duygusal yükü de azalacaktır.
Hastaya kötü haber verildiğinde yaşayacağı duygusal ıstırabı önlemenin veya iyileştirmenin yolu vardır fakat hastaya boşa geçen zamanı geri vermenin yolu yoktur. Bu bakımdan hiçbir koşulda hastadan bilgi gizlenmesi caiz görülmemelidir; tam tersine her bilgiyi hastaya bildirebilmeye dönük doğru iletişim modelleri uygulanarak hasta – hekim arasındaki iletişim pratikleri güçlendirilmelidir.
Kaynakça
ARKIŞ Nurdoğan, İletişim Bilinci, 2019 Final Kültür Sanat Yayınları
Comentários